O kadar heyecanlıydım ki, uyandığımda alarmın çalmasına daha bir buçuk saat var. Kalkıyorum, hazırlanıyorum ve gidiş saatinin gelmesini beklemeye başlıyorum. Vapura bindiğimizde hala soru yazmaya, soru hazırlamaya çalışıyorum.Yanımda
Fatih Terim'in en yakın arkadaşlarından Gürcan Bey ve kızı Ceren var. Gürcan Bey yol boyunca bana Fatih Terim'i anlatıyor, o anlattıkça heyecanım daha da artıyor ve sonunda ekliyor " Orada her şeye hazırlıklı ol, rüzgarın nereden eseceği belli olmaz. " Bir an çok üzülüyorum, oraya kadar gidip hocayı
görememekte var ama içimden bir şeyler bugünün benim için mutlu biteceğini söylüyor.Nitekim öyle oluyor.
O gün İstanbul'da kapalı bir hava var. Florya'ya vardığımızda, bizi karşılıklı
duran iki aslan, kocaman iki bayrak ve bayrakların altında Galatasaray'ın UEFA
Kupası'nı aldığı anın fotoğrafı karşılıyor. Tesiste henüz kimseler yok ama bende heyecan dorukta. Her yeri inceliyorum. Küçüklüğümden beri tuttuğum takımın tesislerindeyim, birazdan antrenman başlayacak
bütün futbolcular ve Fatih Hoca burada olacak. Lobide biraz oturduktan sonra bizi, Fatih
Hocanın İtalya'da ve Galatasaray'da yardımcılığını yapan; şu anda Galatasaray
Spor Akademisi'nin başındaki isim Müfit Erkasap odasına alıyor ve konuşmaya başlıyoruz. Biraz sohbetin ardından oyuncuların antremana
başladıklarını öğreniyoruz. " Bugün antrenman erken " diyor Erkasap, izlemek için izin istiyoruz, bu soru üzerine biraz çekimser kalıyor ve sohbetimize devam ediyoruz.
Florya'da çiçek bahçelerini aratmayan muhteşem bir manzara var. Çimenlerin etrafını bir çerçeve gibi
saran renk renk menekşeler, laleler... Ağaçların şemsiyelik yaptığı hasır
sandalye ve masalar, taş döşenmiş zemin; İnsana huzur veriyor. Gürcan Bey " Galatasaray takımı kampa girip, havalar güzel
olduğunda burada kahvaltı ediyor" diyor. Öğreniyorum ki buralarla da Fatih Hoca ilgileniyormuş. " Bahçıvanların bile işlerine karışır, görmesin
bu solmuş laleleri." diyor ve gülüyor Müfit
Erkasap. Biz bahçede otururken, futbolcular tesisten ayrılmaya başlıyor. Antremanın bittiğini anlıyoruz. Bir araba gelip duruyor
önümüzde, içinde Fatih Hoca, Müfit Erkasap'ı da alıp
cumaya gidiyorlar. Kalbim o anda durma
noktasına geliyor, oysa hocayı göremiyorum bile. 1 saat sonra geri geliyorlar. Müfit Erkasap yemeğimizi
yedikten sonra hocanın bizimle görüşeceğini söylüyor. O an mutluluktan uçuyorum, kafamdan binlerce soru
geçiyor.
Yemeğimizi yedikten sonra yine beklemeye başlıyoruz. Hocanın görüşmesi olduğunu ve bitince hemen bizi alacağını
söylüyorlar. Bu sırada tesisin içini gezmeye başlıyoruz. Küçük yaş grubu
takımlarının antremanları var. Onları izledikten sonra Galatasaray Spor
Okulları'nın bulunduğu binaya giriyoruz. Bizlere bir şeyler ikram ediyorlar.
Umutlarım tükenmeye başladığı anda,
okulun içinde bir hareketlenme oluyor ve "Hoca geliyor" diyorlar. O
an ne yapacağımı şaşırıyorum. Kalp atışlarım hızlanıyor, ellerim terliyor,
kafamdan bin tane düşünce geçiyor. Birazdan Fatih Terim karşımda olacak. Bir
anda herkes aşağı iniyor, ben yukarıda tek kalıyorum. Kapıdan ilk hoca giriyor.
O anda anlıyorum,konuşmanın güzel geçeceğini çünkü hoca öyle bir enerji veriyor
ki etrafa. Gülümseyen bir ifadeyle " Ceren'in arkadaşı sen misin?"
diyor, şaşkınlıkla "evet" diyorum. Hoca güler yüzlü olduğu kadar,
biraz da üzgün bizi antremana almadıkları için "Nasıl yaparlar böyle
birşeyi,inanın şimdi söylediler sizin olduğunuzu, yoksa ben sizi aldırtmaz
mıydım?" diyor ve bir kaç kez özür diliyor. "Haftaya gelin antremana
bütün oyuncularla fotoğraf çekinin" diyor, bu duruma çok üzüldüğü her
halinden belli oluyor. O an anlıyorum ne
kadar hassas bir insan olduğunu. Karşımdaki tekli koltuğa oturuyor.
Çaylar, baklavalar geliyor konuşmaya başlıyoruz. Gürcan Bey Anadolu
Üniversitesi'nden röportaj için geldiğimi söylüyor; hoca dönüyor bana,
başlıyorum konuşmaya:
- Hocam aslında bu ödev bize ilk
verildiğinde amacım Galatasaraylı bir futbolcu ile röportaj yapmaktı, diyorum.
Hoca çayını yudumlarken " Hemen
yaptıralım" diyor ve gülüyor.
- Bir arkadaşımız Yaşar Kemal ile
yapacağını söyleyince, ben neden bu röportajı Fatih Terim ile yapmıyorum diye
düşündüm ve sizinle yapmaya karar verdim. Üstelik ben sizinle röportaj
yapacağımı söylediğimde kimse bana inanmadı. Şampiyonluk arifesinde hoca
seninle mi uğraşacak dediler, ama pes etmedim. Bir gün yolumuz Gürcan Bey ile
kesişti. O da ben seni tesise sokarım gerisi sana kalmış deyince, takıldım
peşine geldim.
- Bir iki fotoğraf çekinsek gerisini sen
doldursan olmaz mı? diyor.
- Olmaz, diyorum.
Koltuğunu yanıma çekiyor, "Yakın
olsun fotoğraflar daha inandırıcı çıksın,hatta yanına geleyim" diyor.
Yerinden kalkıyor ve yanıma oturuyor böylece ilk fotoğrafımızı çekiniyoruz.
Yerine geçiyor:
-Ceren fotoğraf çeksene kızım makinede
10.000 poz var. Sen 3 tane çektin, diyor herkes kahkahalara boğuluyor.
Hoca o kadar güler yüzlü, içten ki;
sürekli konuşuyor birşeyler anlatıyor. Bana dönüyor ve başla bakalım sormaya
diyor. "Ses kayıt cihazı kullanabilir miyim?" diyorum.
"Hayır" diyor baştan, yüzüm biraz asılınca "Hadi kullan"
diyor.
Röportaja başlıyoruz.
Galatasaray'ın 19. sizin, 6.
şampiyonluğunuz Galatasaray'ın başarısının üçte biri size ait bu konu size
neler hissettiriyor?
Mutluluk veriyor, gurur veriyor, huzur
veriyor.
Şampiyonluk sürecinde yaşadığınız
zorluklar nelerdi?
Şampiyon olmak kolay değil. Rakipleriniz
var, kendi oyuncularınız, takımınız var; kaybetme var, puan kaybetme var,
Avrupa maçları var. Lig tabi uzun bir maraton, o maraton içinde bir çok
zorlukla karşılaşıyorsunuz hiç kolay bir şey değil. Allah'a çok şükür
üstesinden geldik.
Galatasaray bu sene büyük transferler
yaptı. Kafanızdaki kadroyu oluşturabildiniz mi? Bu süreçte yönetim arkanızda
mıydı? Size karşı tutumları ne oldu?
Tabiki yönetimle her zaman beraber
hareket ettik. Ne kadar ideal kadro kursanız yinede eksikler oluyor. O yüzden
biz de daha iyiyi daha güzeli bulmak için devam edeceğiz, uğraşacağız.
Takımımızdaki her oyuncudan memnunuz ama daha iyisi neden olmasın.
Geldiğinizde nasıl bir Galatasaray vardı,
son iki sene içinde takımda neler değişti?
Geldiğimizde Galatasaray biraz zor günler
yaşıyordu. Sıralamadaki yeri güzel değildi. Galatasaray'ın her zaman beklentisi
daha üst sıralar olduğu için, güzel değildi. Çok şükür çok kısa süre içerisinde
toparladık. Kulübümü bilmem, Galatasaraylı olmam bunların hepsi etken, bu
yüzden çok çabuk halledebildik.
Takım çok önemli bir anda yanlız kaldı.
Siz ve yardımcılarınz aynı anda ceza aldınız. Sonradan keşke dediniz mi?
Olmasa iyi olurdu, üzüldüm tabi. Malesef
bunlar olabiliyor. Ama bizim takımla birbirimizi anlamamız sadece yan yana
değil, bu yüzden doksan dakikalık bir uzaklık bizi çok fazla ayrı yerlere
düşürmez.
Bu sene Şampiyonlar Ligi'nde Galatasaray
çok iyi bir başarı elde etti. Normalde Galatasaray geleneği her sene gruptan
çıkmak büyük başarı sayılırdı ama bu sene dünyanın büyük takımlarının
yenilebileceğini gösterdiniz. Neler söylemek istersiniz.
Açıkcası gerek gruptaki başarımız, gerek
çeyrek finaldeki başarımız önemliydi. Hatta yarı finale bile ramak kalmıştı,
bence önemli bir sene geçirdik. Bizim hedefimizde gruptan çıkmak yeterliydi,
ama daha ileriye götürdük. Onun için oyuncularımı kutluyorum çok başarılı bir
Avrupa karnesi çizdiler.
Sıradaki hedefiniz Şampiyonlar Ligi'nde
süreklilikmiş, öyle olursa önümzdeki 5 sene içinde kupa gelir mi?
Evet hedefim o. Bilmiyorum sürekli
giderseniz, herkes kadar şansınız var.
Alt yapıya çok önem veren hocaların
başında geliyorsunuz. Galatasaray bu sene dünya devlerini transfer etti. Sizce
alt yapıdaki oyuncular için bu olumlu etki mi, olumsuz etki mi yaratır?
Avrupadan ünlüleri alırsak, bizden oyuncu
çıkmaz diye birşey yok. Tam tersi onlarda gelecek, alt yapıdakiler de çıkacak.
Büyük kulüplerde bu böyle olur. O yüzden öyle bir sakınca yok.
Türkiye'de hiç başka bir kulüp
çalıştırmayı düşündünüz mü?
Ben başlarken Ankaragücü ve Göztepeyi
çalıştırdım. Şu andan sonra ne olur bilmem, ama tahmin etmiyorum.
İtalya'da tecrübesi olan bir hocasnız.
Türk futbolu ile Avrupa futbolu arasında ne gibi farklar var?
Artık çok fark kalmadı. Türk futbolu
avrupadaki her yeri yakaladı.
Türk futbolunun geleceği hakkında ne
düşünüyorsunuz?
İyi şeyler düşünüyorum, gülüyor ve biraz
soru hazırlasaydın diyor.
Acaba sıkıldı mı endişesi içinde
"Hazırladım hocam, eleye eleye bu kadar kaldı" diyorum.
Futboldan sonra ticaret hayatına
atıldınız ,tekrar futbola sizi kim döndürdü?
Bunları kimse merak etmez, herkes bilir
benim herşeyimi.
- Hocam olsun benim ödevim,diyorum.
- Senin ödevin daha ne istiyorsun? Benle
geldin röportaj yapıyorsun, sorularına cevap veriyorum, hala ödevim
tamamlanmadı. Hangi hoca buna yok diyecek. Bu arada hocana selam söyle diyor gülerken.
O an düşünüyorum, geçen hafta Fatih Terim
ile röportaj yapacağım dediğimde hoca ters adamdır, ukaladır, serttir, işi yok
seninle mi uğraşacak diyen kişiler, acaba hayatlarında kaç kez gördüler Fatih
Terim'i? Ne kadar muhabbet ettiler onunla? Odaya girdiği andan itibaren güler
yüzü, samimi sohbeti ve esprileri ile bizi karşılayan, antremana alınmadık diye
üzülen bir insana; insanlar bu yakıştırmaları nasıl yapıyorlar, merak ediyorum.
O sırada yardımcısı benim daha 1. sınıf
olduğumu ve bu ödevi çok erken kullandığımı söylediğinde hoca:
-Seni bundan sonra ne kesecek? Kimle
röportaj yapacaksın, diyor.
-Her sene sizle bir ropörtaj olabilir
diyorum, gelecek seneler için söz almaya çalışarak.
Ropörtaja tekrar dönüyoruz.
Futbolu ne zman bırakmayı düşünüyorsunuz
?
Ben futbolu 1985'te futbolcu olarak
bıraktım. Antrenör olarak ne zaman bırakırım bilmiyorum.
Fulya Hanım "Artık yeter bize hiç
vakit ayırmıyosun, sen çok yoruluyosun, sağlığın elden gidiyor" demiyor mu
?
Onlara kalırsa hiç öyle birşey
yok.Bilmiyorum ama futboldan kopmamız mümkün değil. Belki saha içi, belki saha
dışı bir çok görev yapabilecek durumdayken öyle bir niyetim yok açıkçası.
Zaten bazı konuşmalarınızda sanki artık
sivil yönetime geçme sinyalleri alıyorum bu Galatasaray Başkanlığı olur, federasyon
başkanlığı olur, neler söyeleyeceksiniz?
İyi bir Galatasaraylısın sen değil mi? Bu
herkesin takip edipte sorabileceği bir soru değil.
O an mutluluktan uçuyorum. Fatih Terim
benim ne kadar iyi bir Galasatasaylı olduğumu anlıyor daha ne isteyebilirim.
- Küçüklüğümden beri size hayran bir
Galatasaraylıyım. Siz İtalya'ya gittiğinizde ben ağlamıştım,diyorum.
- Ben de seni ağlatmamak için geri
döndüm, diyor ve kahkahayı basıyor.
Yani futbolun içinde kaldıktan sonra
benim hızım veya tempom değişmez. Eşofmanlı veya eşofmansız farketmez. Zaten
çalışma şeklimiz esasında bu. Eşofmanlada bazı şeyleri yaparak devam ediyoruz.
Peki Fatih Terim hiç izin yapmıyor mu?
Biz ne zaman görsek sürekli idmanda, antremanda, oyuncuları gönderiyor, kendi
yine çalışıyor. İzin gününüz oluyor mu ve o günleri nasıl geçiriyorsunuz?
Bak burda evden müdahale var. Şimdi işte
19 Mayıs bitti, 20 Mayıs lütfen bir program yapalım bak Allah aşkına nolur
dinleneceksin diye. Bende hep tamam diyorum. Bir türlü olmuyor başaramıyoruz. Şimdi
Mayıs ve Haziran takvimini yapıyorum. 10-15 düğün var, nikah şahidi olmak
önemli bir mesuliyet insanları kırmak istemiyorum. İki transferler var. Üç yeni
sene planlaması var. Mesela geçen sene Bodrum'da toplam 5 gün kaldım, 1 haftayı
bulmadı. Ama ben ondan şikayet etmiyorum.
Peki ya evdekiler?
Evdekiler biraz şikayet ediyor ama ben
etmiyorum. Ben geceleri geç yatarım, bayağı geç yatarım; çok az uyuyarak idare
ediyoruz ama bir kendimi denize atmak, rahatlamak istiyorum.
Fulya Hanım'ın bir röportajını okumuştum.
Fatih'e sorsanız önce karım, sonra çocuklarım, sonra futbol diyecektir. Bu
yalan önce futbol, sonra çocukları, en son benim diyor ve isyan ediyor.
Fulya Hanım'a da birşey
söyleyemeyeceğim,haklı.
Fulya Hanım'ında omur ilik felçlileri
için çok yoğun çalışmaları var, hafta başı beraber Adanadaydınız, kızınız stil
danışmanı, siz zaten çok yoğun çalışıyorsunuz. Evde birbirinizle görüşebiliyor
musunuz?
Sen merak etme ben onlara da yetişiyorum,
Merve'yi de dahil edersek 4, evli ama bizden kopmadı hala, evet Fulya Hanım da
bayağı meşgul. Bunlar güzel meşgaleler, ben şikayet etmiyorum. Sağlık olduğu
sürece herşeyin çaresi var.
Hocam kimsenin bilmediği özel zevkleriniz
neler? Adanalısınız yemek yemeği seviyorsunuzdur, giyiminize önem veriyorsunuz, Türk Sanat
Müziği dinlemeyi seviyorsunuz. Bizim bilmedğimiz yanları ile Fatih Terim'i
anlatır mısınız?
Evet diyor hoca memnun bir şekilde sanki
beklediği soru gelmiş gibi.
Sizin bilmediğiniz, ben müthiş bir yeşil
düşkünüyümdür. En iyi bildiğim işlerden biri çicek, böcek, ağaçtır. Bayılırım
bahçe işlerine. Burda gördüğün oturduğun bütün yeşil alan, ağaçlar, çiçekler
düzenlemelerin hepsi bana ait. Bahçe
düzenlemeyi çok severim. Müzik dinlemeyi seviyorum, Trt dinlerim. Onun dışında
ayak tenisi benim bir zevkim. Gürcan'da iyi olsaydı oynardık diye keyifle
takılıyor arkadaşına. Sonra Hasan Şaş,Ümit Davala'nın olduğu takımı nasıl
yendiklerini anlatmaya başlıyor.
Röportajımız burda bitiyor ama biz
sohbete devam ediyoruz. Fotoğraf makinemi alıyorum elime, her saniye deklanşöre basıyorum. Hocanın yüzünde
sürekli flaşlar patlıyor ama rahatsız değil. Zaten kendi diyor " Çekin bir
daha nerede bulacaksınız" diye. Ben rahatsız oluyorum patlayan flaşlardan
ama kendimi de tutamıyorum çekmeden. Hocanın umrunda değil, halinden gayet memnun.
Hocaya sporcu olduğumu ve buradan
Adana'ya yarışlara gideceğimi söylüyorum. "Sende bizdensin, hangi sporla
uğraşıyorsun" diyor. " Yüzme, sutopu, pentatlon" diyorum.
"Aferin" diyor. O sırada konuşmamızı duyan Florya Tesisler Müdürü
Fahri Yılmaz kendisinin eski milli sutopçu olduğunu söylüyor. Fatih Hocanın
keyfi yerinde "İyi bir kaleciydi, en çok gol yiyen kaleciydi" diye
takılmadan geçemiyor arkadaşına ve herkes gülüyor bu yorum karşısında.
Bu sırada Buse Terim arıyor, hocanın
gözlerinin içi gülüyor ve konuşmalarına şahit oluyorum. Fatih Terim kızıyla
sanki hala küçük bir kız çocuğuymuş gibi sevgi sözcükleri ile konuşuyor. Birkez
daha anlıyorum ne kadar sevecen bir kişi olduğunu.
Oradan ayrılmamıza yakın Ceren Hanım
getirdiği formayı imzalatmak için çantasından çıkarıyor.
-Hazırlıklı gelmişiz, diyor hoca.
-Benim formam yok, diyorum.
-Neden Bihter'e forma vermediniz, diyor
etrafındakilere.
Arada bir karmaşa oluyor, içimden eyvah
formam unutulacak derken. Hoca yardımcılarından tekrar forma istiyor.
- Bir iş yaptık bari tam yapalım, diyor.
Formamın gelmesi için 15 dakika daha bekliyor.
Forma gelince imzalıyor ve ayrılık vakti
geliyor. Herkesle tokalaştıktan sonra, tam kapıdan çıkarken, "Hocam bir dakika son bir resim, bir
daha nerede bulacağım sizi" diyorum. Hiç düşünmeden hemen duruyor ve
sarılıp resim çekiniyorum.
Hoca aşağı iniyor, güneş gözlüklerini
takıyor ve arabasına binip gözden kayboluyor. O sırada İstanbul'da güneş
açıyor, bizde Florya'nın o eşsiz bahçesinde biraz daha oturup, keyfini çıkarıyoruz.
Tesisten ayrılırken bir duygu karmaşası içindeyim. Mutluluk, sevinç, zafer,
başarı, hüzün, şaşkınlık, heyecan hepsi bir arada... Florya'yı arkama alıp
yoluma devam ederken, kafamda "Bir daha buraya gelebilir miyim?"
düşüncesiyle beraber benim için o günlük Florya defteri kapanıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder