Röportaj teknikleri dersimizin
final ödevi açıklandı! Ödev ünlü biriyle röportaj yapmak… Daha ödev açıklandığı
gibi içimi bir heyecan kapladı. Aklımdan bir sürü isim art arda geçti. Tabi ki
yine bir spor adamıyla yapacaktım, başka birileri yakışmazdı bana. Ama kimle
yapacaktım. İlk röportajımı Fatih Terim ile yapmış olmak aslında beni biraz
düşündürüyordu, çünkü Türkiye’deki en iyi teknik direktörle daha birinci
sınıftayken görüşmüştüm. Arkadaşlarımla yaptığımız konuşmalarda yazarlar,
siyasetçiler, edebiyatçılar konuşulurken bunların hiç biri benim ilgimi
çekmiyordu. Diğerleriyle röportaj yaparken hayal ediyordum kendimi, birde
herhangi bir teknik direktör veya spor adamıyla konuşurken hiç biri beni spor
röportajı kadar mutlu etmiyordu. Öyle ki zaten birinci sınıftan beri ödevlerimi
hep futbol üzerinden yaptım. Bunun dışına hiç çıkmadım, şimdi de çıkamazdım.
Biraz düşünüp, araştırdıktan
sonra, şuan ligin en iyi takımlarından biri olan, bütün taraftarlar tarafından
futbolu alkışlanan Beşiktaş’ın, teknik direktörü Slaven Bilic geldi aklıma.
Hayatını araştırdığım zaman değişik şeylerle karşılaştım. Asıl mesleği
avukatlık olan Bilic, mesleğini hiç yapmamış. Aynı zamanda bir rock grubunun
gitaristi ve 2008 UNICEF iyi niyet elçisi olan bu adam araştırdıkça iyice
dikkatimi çekti.4 dil biliyordu, Türkiye’de pek alışık olmadığımız bir sahneydi
bu. Bir sporcunun, bir teknik adamın futbol dışında sahip olduğu nitelikleri ve
kalitesi beni iyice bu röportaj için iyice heveslendirdi. Şanslıydım ki “Four
Four Two” dergisi kasım sayısında Bilic röportajına yer vermişti, daha fazla
ilgi öğrenebilirdim. Heyecanla dergiyi aldım ve bir çırpıda okudum. Aralık ayı
gelip “GQ” dergisinin kapağında da Bilic’i gördüğümde sevincim bir kat daha
arttı. Üstelik GQ spor dergisi olmadığından özel yaşamına ait bir çok şeyi
burada bulabilirdim. Bu arada da Bilic’e ulaşmanın yollarını arıyordum. Lig Tv
Beşiktaş muhabiri Atakan Kurt sayesinde yardımcısına ulaştım ve kendisiyle
röportaj yapmak istediğimi söyledim. Coşkun Bey bana hem ligde hem Şampiyonlar
Ligi’nde ve de Türkiye Kupa’sında üç ayrı kulvarda mücadele ettiklerini, bu
yüzden çok yoğun olduklarını söyledi. Takımın aralık ayında 13 maçı olduğunu ve
İstanbul’da bile bulunamayacağını anlattı. Bir de hocanın bu ay bir sürü
röportaj verdiğini ve biraz dinlenmek istediğini söyledi. Bunların hepsini
bende biliyordum ama yine de bu röportajı gerçekleştirmek istiyordum. Bu yüzden
bende ısrarlarımı sürdürdüm onlara ne zaman randevu verirlerse gelebileceğimi,
bana yalnızca yarım saat ayırmalarının yeteceğini söyledim. Şuan olmaz ama
ileriki bir zaman da yaptıracağına söz verdi Coşkun Bey, biraz üzülsem de yine
de mutlu oldum. En azından ileriki bir zaman için sözümü almıştım.
Ama şimdi daha önemli bir sorunum
vardı. Bilic olmadığına göre bu röportajı kiminle yapmalıydım? Kısa bir süre
düşündükten sonra şuan ligde yeniden yükselmeye başlayan iyi futbol oynayan
diğer bir takım Bursaspor; Şenol Güneş geldiğinden beri takıma çeki düzen
geldi. Geriye dönüp baktığımda da A Milli Futbol Takımı’nın Dünya
Şampiyonası’nda Şenol Güneş ile aldığı 3.lük, Türkiye’nin milli takım anlamında
aldığı en üst düzey başarı. Aslında Şenol Güneş’te Türkiye’nin en başarılı
teknik adamlarından birisi. Evet o an kararımı verdim. Şenol Güneş’le röportaj
yapmakta benim için büyük bir başarı olacaktı. Böylece hem futboldan sapmamış
olacaktım hem de teknik direktörlerle röportaj serime bir kişiyi daha eklemiş
olacaktım. Peki, nasıl ulaşacaktım asıl soru buydu? Bursalı olduğum için
ulaşmam kolay gibi gözüküyordu; fakat aldığım duyumlar hocanın yanına kimsenin
yaklaşamadığıyla ilgiliydi. Araya bir tanıdık sokmadan bu işin olamayacağını
anladım. Aklıma beni Fatih Terim’e de götüren, Gürcan Bey geldi. Onu aradım,
isteğimi söyledim. Aldığım cevap Bursaspor’un maç programının yoğun olduğu ama
yine de benim isteğimi hocaya ileteceğini söyledi. Aradan birkaç gün geçtikten
sonra, hocanın röportajı kabul ettiğini ancak Bursa’ya çağırdığı anda gelmem
gerektiğini söyledi. Ben her an gitmek
için hazırdım, yalnızca ocak ayının ilk haftasına kadar bu ödevi teslim etmem
gerektiğini söyledim. Bir aksilik çıkması halinde bana haber vermelerini aksi
takdirde ödevi veremezsem sınıfımı geçemeyeceğimi bu röportajın benim için her
anlamda önem taşıdığını belirttim. Röportaj benim için sadece ödev anlamı ifade
etmiyordu. Türkiye’nin en başarılı teknik direktörlerinden biriyle daha
görüşmüş olacaktım. Bunun verdiği mutluluk bana yetecekti bile…
Aralık ayı başında bu konuşmayı
yaptıktan sonra heyecanla beklemeye başladı. Günler hızla geçiyor karşı
taraftan bir haber gelmiyordu. Bu arada Bursaspor’u sürekli takip ediyordum.
Kupa maçları nedeniyle sürekli seyahat ediyorlardır. Aralık ayının son haftası
gelip çattığında “oh” dedim. Hem kupa maçı hem lig maçı Bursa’da bu hafta beni
kesin çağıracaklar. Hafta başı Gürcan Beyle yaptığım telefon konuşmasında
röportajın bu hafta sonuna kadar kesin olması gerektiğini tekrar hatırlattım.
Hocanın menajeriyle konuştuğunu yılbaşından sonraki gün gelirsem cuma günü bu
işin hallolacağını söyledi. Artık tarih belli olduğuna göre daha da
rahatlamıştım.
Yılbaşında sabaha kadar
eğlendikten sonra, ertesi gün zorda olsa kalktım heyecanla çantamı hazırladım.
Röportajda kullanmam gereken her şeyi çantama koydum. Tekrar tekrar kontrol
ettim. Hiçbir şeyin eksik olmadığından emin olduktan sonra evden çıktım. Dışarı
da yoğun kar, kaldırımlar gözükmüyor. Nasıl gideceğimi düşündüm. Ya yollar
kapalıysa ve gidemezsem? Olsun dedim kendi kendime, en kötü cuma günü giderim.
Yolda böyle sürekli kendimle konuşa konuşa otogara vardım. Yolların temiz
olduğunu öğrendim ve biletimi aldım. Bursa’ya vardığımda değişik bir heyecan
vardı üzerimde. Evime gittim ama yine de rahat değildim. Röportajın saatini
henüz netleştirmemişlerdi. Cuma günü belli olacaktı. Yarı tedirgin yarı umutlu
bir vaziyette uyudum.
Sabah erken ararlarsa diye
telefonumun sesini açık bıraktım. Uyandım herhangi bir arama yoktu telefonumda,
beklemeye başladım. Öğlen 12.00 olduğunda Gürcan Bey’i ben aradım. Kötü bir şey
olduğunu hissediyordum. Bakalım sonu nereye varacaktı? Gürcan Bey ilk
aramalarımda telefonlarımı açmadı ve geri dönüş yapmadı. Ben yine de ısrarla
arıyordum, açmak zorundaydı o telefonu! Saat 14.00 olduğunda nihayet
kendisinden bir mesaj “Röportajı kabul edenler, şuan da sorun çıkarıyor. Sana
bir numara vereceğim. Şenol Güneş’in yardımcısı onu ara.” O an başımdan aşağıya
kaynar sular döküldü. Ben ne yapacaktım? Ödevim ne olacaktı, sınıfımı nasıl
geçecektim? Üstelik aylar önce alınan bir randevuyu son anda nasıl yapmıyoruz
diyebiliyorlardı? Kafamda bu sorular dönerken bana verilen numarayı aradım.
Telefondaki kişi Mehmet Bey’e olayı anlattım. Bu röportajdan haberi olduğunu
fakat cumartesi günü maçları olduğundan takımın şuan kampta olduğunu, bu yüzden
tesislere kimsenin giremediğini söyledi. Bu açıklamanın üzerine bende o zaman
neden beni cuma günü için çağırdıklarını sordum. Bunun üzerine bana Şenol
Güneş’in menajerinin numarasını vererek, benim işimi ayarlayacak asıl kişinin o
olduğunu ve onunla iletişime geçmem gerektiğini söyledi. Onu kapattıktan sonra
menajer Adil Cenkçiler’i iki kere aradım, telefonlarım açılmadı. Anladım ki
hepsi beni başlarından atmak istiyordu. Bunun içinde topu birbirlerine atıp
duruyorlardır.
Yeniden Mehmet Bey’i aradığımda
saat 15.00’a geliyordu. Benim işimi çözmek için uğraştığını 15-20 dakika içinde
beni geri arayacağını söyledi. Onunla konuşurken telefonda bir an da ağlamaya
başladım. Bu röportajın benim için çok önemli olduğunu yapamazsam, dersimden
kalacağımı ve hayatımla oynamış olduklarını bir bir vurdum yüzlerine.
15 dakika geçti. 20 dakika geçti.
30 dakika geçti. 1 saat geçti.
Saat 16.00 olduğunda hala beni
arayan kimse yoktu. Mehmet Bey’i yeniden aradığımda idmanda olduğunu ve 1 saat
sonra beni arayacağını söyledi. Artık hiçbir şekilde kimsenin beni arayacağına
inanmıyordum. Beklediğim gibi de oldu. 1 saat sonra beni arayan kimse yoktu.
Saat 18.00 olduğunda yeniden
aradım Mehmet Bey’i yeniden atlatan bir cevap: İdman şimdi bitti, yarın maç
sonrası için senin işini ayarlamaya çalışıyorum. Ben seni arayacağım. Bu sırada
belki de idman sonrası çağırıp o arada yaptırırlar diye hazırlandım. Elbisemi
giydim, makyajımı yaptım, fotoğraf makinemin ve ses kayıt cihazımın son
kontrollerini yapıp çantama yerleştirdim. Olur da hemen gel derlerse vakit
kaybetmeyeyim diye… Bu sırada menajer Adil Bey’e kendimi tanıtan ve durumu
anlatan bir mesaj yazdım. Bu röportajın önemini anlatan. Telefonlarımı
açmıyordu ama belki bunu okurdu.
Saat 19.00 olduğunda Mehmet Bey’i
yeniden aradım. En sonunda telefonları da kapanmıştı. İçimden bravo dedim kendi
kendime, çok güzel başardınız beni atlamayı. Ama bu kadar kolay olmamalıydı,
bir kişinin hayatıyla oynamak. O an ders veya röportajı yapmak umrumda değildi.
Benim hazmedemediğim verilen bir sözün tutulmamış olmasıydı. Üstelik bu insan
bu kar da kış ta kalkıp Eskişehir’den geliyor. Nasıl bir terbiyesizlikti bu?
Tüm bunları düşünürken telefonum çaldı. Arayan Mehmet Bey’di, sonunda bu iş
çözüldü dedim. Telefonu açtığımda karşımdaki ses, bu röportajın ne cuma günü ,
ne de cumartesi maçtan sonra mümkün olmadığını söyledi. Galiba biraz hazırdım
böyle bir cevaba ama artık bütün gün o kadar gerilmiştim ki telefonla
görüşmekten ve telefon beklemekten, yeniden ağlamaya başladım. Ben bu röportaj
için bir ay öncesinden randevu aldığımı söyledim. Madem çok zordu bu röportaj o
zaman neden kabul ettiklerini sordum. Kapatırken de sayelerinde sınıfta
kalacağımı, ama şuan bunu durumu da geçtiğimi, yaptıkları terbiyesizlik
karşısında kabul etseler de bu röportajı yapmayacağımı söyledim ve telefonu
kapattım. Bir insanın hayatıyla bu kadar kolay oynanmamalıydı. İstediğim zaman
yaparım istemediğim zaman yapmam olmamalıydı.
Hemen yeni bir plan yapmam
gerekiyordu. Yine ilk olarak teknik direktörleri düşündüm ve aklıma
Eskişehirspor Teknik Direktörü Ertuğrul Sağlam geldi. Böylece hem sınav
haftamda şehir dışına çıkmaz hem de yine bir teknik adamla görüşmüş olurdum. Bu
hayalimde bugün Eskişehirspor’un, Gaziantepspor’a yenilip Ertuğrul Sağlam’ın
istifa etmesiyle son buldu.
Böylece ben de Şenol Güneş’le
olan “yapamadığım” röportajı yazmaya karar verdim. Olaylar pek keyifli olmasa
da umarım keyifle okumuşsunuzdur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder