25 Mayıs 2016 Çarşamba

Güneş battı, umutlar söndü


Röportaj teknikleri dersimizin final ödevi açıklandı! Ödev ünlü biriyle röportaj yapmak… Daha ödev açıklandığı gibi içimi bir heyecan kapladı. Aklımdan bir sürü isim art arda geçti. Tabi ki yine bir spor adamıyla yapacaktım, başka birileri yakışmazdı bana. Ama kimle yapacaktım. İlk röportajımı Fatih Terim ile yapmış olmak aslında beni biraz düşündürüyordu, çünkü Türkiye’deki en iyi teknik direktörle daha birinci sınıftayken görüşmüştüm. Arkadaşlarımla yaptığımız konuşmalarda yazarlar, siyasetçiler, edebiyatçılar konuşulurken bunların hiç biri benim ilgimi çekmiyordu. Diğerleriyle röportaj yaparken hayal ediyordum kendimi, birde herhangi bir teknik direktör veya spor adamıyla konuşurken hiç biri beni spor röportajı kadar mutlu etmiyordu. Öyle ki zaten birinci sınıftan beri ödevlerimi hep futbol üzerinden yaptım. Bunun dışına hiç çıkmadım, şimdi de çıkamazdım.
Biraz düşünüp, araştırdıktan sonra, şuan ligin en iyi takımlarından biri olan, bütün taraftarlar tarafından futbolu alkışlanan Beşiktaş’ın, teknik direktörü Slaven Bilic geldi aklıma. Hayatını araştırdığım zaman değişik şeylerle karşılaştım. Asıl mesleği avukatlık olan Bilic, mesleğini hiç yapmamış. Aynı zamanda bir rock grubunun gitaristi ve 2008 UNICEF iyi niyet elçisi olan bu adam araştırdıkça iyice dikkatimi çekti.4 dil biliyordu, Türkiye’de pek alışık olmadığımız bir sahneydi bu. Bir sporcunun, bir teknik adamın futbol dışında sahip olduğu nitelikleri ve kalitesi beni iyice bu röportaj için iyice heveslendirdi. Şanslıydım ki “Four Four Two” dergisi kasım sayısında Bilic röportajına yer vermişti, daha fazla ilgi öğrenebilirdim. Heyecanla dergiyi aldım ve bir çırpıda okudum. Aralık ayı gelip “GQ” dergisinin kapağında da Bilic’i gördüğümde sevincim bir kat daha arttı. Üstelik GQ spor dergisi olmadığından özel yaşamına ait bir çok şeyi burada bulabilirdim. Bu arada da Bilic’e ulaşmanın yollarını arıyordum. Lig Tv Beşiktaş muhabiri Atakan Kurt sayesinde yardımcısına ulaştım ve kendisiyle röportaj yapmak istediğimi söyledim. Coşkun Bey bana hem ligde hem Şampiyonlar Ligi’nde ve de Türkiye Kupa’sında üç ayrı kulvarda mücadele ettiklerini, bu yüzden çok yoğun olduklarını söyledi. Takımın aralık ayında 13 maçı olduğunu ve İstanbul’da bile bulunamayacağını anlattı. Bir de hocanın bu ay bir sürü röportaj verdiğini ve biraz dinlenmek istediğini söyledi. Bunların hepsini bende biliyordum ama yine de bu röportajı gerçekleştirmek istiyordum. Bu yüzden bende ısrarlarımı sürdürdüm onlara ne zaman randevu verirlerse gelebileceğimi, bana yalnızca yarım saat ayırmalarının yeteceğini söyledim. Şuan olmaz ama ileriki bir zaman da yaptıracağına söz verdi Coşkun Bey, biraz üzülsem de yine de mutlu oldum. En azından ileriki bir zaman için sözümü almıştım.

Ama şimdi daha önemli bir sorunum vardı. Bilic olmadığına göre bu röportajı kiminle yapmalıydım? Kısa bir süre düşündükten sonra şuan ligde yeniden yükselmeye başlayan iyi futbol oynayan diğer bir takım Bursaspor; Şenol Güneş geldiğinden beri takıma çeki düzen geldi. Geriye dönüp baktığımda da A Milli Futbol Takımı’nın Dünya Şampiyonası’nda Şenol Güneş ile aldığı 3.lük, Türkiye’nin milli takım anlamında aldığı en üst düzey başarı. Aslında Şenol Güneş’te Türkiye’nin en başarılı teknik adamlarından birisi. Evet o an kararımı verdim. Şenol Güneş’le röportaj yapmakta benim için büyük bir başarı olacaktı. Böylece hem futboldan sapmamış olacaktım hem de teknik direktörlerle röportaj serime bir kişiyi daha eklemiş olacaktım. Peki, nasıl ulaşacaktım asıl soru buydu? Bursalı olduğum için ulaşmam kolay gibi gözüküyordu; fakat aldığım duyumlar hocanın yanına kimsenin yaklaşamadığıyla ilgiliydi. Araya bir tanıdık sokmadan bu işin olamayacağını anladım. Aklıma beni Fatih Terim’e de götüren, Gürcan Bey geldi. Onu aradım, isteğimi söyledim. Aldığım cevap Bursaspor’un maç programının yoğun olduğu ama yine de benim isteğimi hocaya ileteceğini söyledi. Aradan birkaç gün geçtikten sonra, hocanın röportajı kabul ettiğini ancak Bursa’ya çağırdığı anda gelmem gerektiğini söyledi.  Ben her an gitmek için hazırdım, yalnızca ocak ayının ilk haftasına kadar bu ödevi teslim etmem gerektiğini söyledim. Bir aksilik çıkması halinde bana haber vermelerini aksi takdirde ödevi veremezsem sınıfımı geçemeyeceğimi bu röportajın benim için her anlamda önem taşıdığını belirttim. Röportaj benim için sadece ödev anlamı ifade etmiyordu. Türkiye’nin en başarılı teknik direktörlerinden biriyle daha görüşmüş olacaktım. Bunun verdiği mutluluk bana yetecekti bile…

Aralık ayı başında bu konuşmayı yaptıktan sonra heyecanla beklemeye başladı. Günler hızla geçiyor karşı taraftan bir haber gelmiyordu. Bu arada Bursaspor’u sürekli takip ediyordum. Kupa maçları nedeniyle sürekli seyahat ediyorlardır. Aralık ayının son haftası gelip çattığında “oh” dedim. Hem kupa maçı hem lig maçı Bursa’da bu hafta beni kesin çağıracaklar. Hafta başı Gürcan Beyle yaptığım telefon konuşmasında röportajın bu hafta sonuna kadar kesin olması gerektiğini tekrar hatırlattım. Hocanın menajeriyle konuştuğunu yılbaşından sonraki gün gelirsem cuma günü bu işin hallolacağını söyledi. Artık tarih belli olduğuna göre daha da rahatlamıştım.

Yılbaşında sabaha kadar eğlendikten sonra, ertesi gün zorda olsa kalktım heyecanla çantamı hazırladım. Röportajda kullanmam gereken her şeyi çantama koydum. Tekrar tekrar kontrol ettim. Hiçbir şeyin eksik olmadığından emin olduktan sonra evden çıktım. Dışarı da yoğun kar, kaldırımlar gözükmüyor. Nasıl gideceğimi düşündüm. Ya yollar kapalıysa ve gidemezsem? Olsun dedim kendi kendime, en kötü cuma günü giderim. Yolda böyle sürekli kendimle konuşa konuşa otogara vardım. Yolların temiz olduğunu öğrendim ve biletimi aldım. Bursa’ya vardığımda değişik bir heyecan vardı üzerimde. Evime gittim ama yine de rahat değildim. Röportajın saatini henüz netleştirmemişlerdi. Cuma günü belli olacaktı. Yarı tedirgin yarı umutlu bir vaziyette uyudum.

Sabah erken ararlarsa diye telefonumun sesini açık bıraktım. Uyandım herhangi bir arama yoktu telefonumda, beklemeye başladım. Öğlen 12.00 olduğunda Gürcan Bey’i ben aradım. Kötü bir şey olduğunu hissediyordum. Bakalım sonu nereye varacaktı? Gürcan Bey ilk aramalarımda telefonlarımı açmadı ve geri dönüş yapmadı. Ben yine de ısrarla arıyordum, açmak zorundaydı o telefonu! Saat 14.00 olduğunda nihayet kendisinden bir mesaj “Röportajı kabul edenler, şuan da sorun çıkarıyor. Sana bir numara vereceğim. Şenol Güneş’in yardımcısı onu ara.” O an başımdan aşağıya kaynar sular döküldü. Ben ne yapacaktım? Ödevim ne olacaktı, sınıfımı nasıl geçecektim? Üstelik aylar önce alınan bir randevuyu son anda nasıl yapmıyoruz diyebiliyorlardı? Kafamda bu sorular dönerken bana verilen numarayı aradım. Telefondaki kişi Mehmet Bey’e olayı anlattım. Bu röportajdan haberi olduğunu fakat cumartesi günü maçları olduğundan takımın şuan kampta olduğunu, bu yüzden tesislere kimsenin giremediğini söyledi. Bu açıklamanın üzerine bende o zaman neden beni cuma günü için çağırdıklarını sordum. Bunun üzerine bana Şenol Güneş’in menajerinin numarasını vererek, benim işimi ayarlayacak asıl kişinin o olduğunu ve onunla iletişime geçmem gerektiğini söyledi. Onu kapattıktan sonra menajer Adil Cenkçiler’i iki kere aradım, telefonlarım açılmadı. Anladım ki hepsi beni başlarından atmak istiyordu. Bunun içinde topu birbirlerine atıp duruyorlardır.
Yeniden Mehmet Bey’i aradığımda saat 15.00’a geliyordu. Benim işimi çözmek için uğraştığını 15-20 dakika içinde beni geri arayacağını söyledi. Onunla konuşurken telefonda bir an da ağlamaya başladım. Bu röportajın benim için çok önemli olduğunu yapamazsam, dersimden kalacağımı ve hayatımla oynamış olduklarını bir bir vurdum yüzlerine.
15 dakika geçti. 20 dakika geçti. 30 dakika geçti. 1 saat geçti.
Saat 16.00 olduğunda hala beni arayan kimse yoktu. Mehmet Bey’i yeniden aradığımda idmanda olduğunu ve 1 saat sonra beni arayacağını söyledi. Artık hiçbir şekilde kimsenin beni arayacağına inanmıyordum. Beklediğim gibi de oldu. 1 saat sonra beni arayan kimse yoktu.
Saat 18.00 olduğunda yeniden aradım Mehmet Bey’i yeniden atlatan bir cevap: İdman şimdi bitti, yarın maç sonrası için senin işini ayarlamaya çalışıyorum. Ben seni arayacağım. Bu sırada belki de idman sonrası çağırıp o arada yaptırırlar diye hazırlandım. Elbisemi giydim, makyajımı yaptım, fotoğraf makinemin ve ses kayıt cihazımın son kontrollerini yapıp çantama yerleştirdim. Olur da hemen gel derlerse vakit kaybetmeyeyim diye… Bu sırada menajer Adil Bey’e kendimi tanıtan ve durumu anlatan bir mesaj yazdım. Bu röportajın önemini anlatan. Telefonlarımı açmıyordu ama belki bunu okurdu.
Saat 19.00 olduğunda Mehmet Bey’i yeniden aradım. En sonunda telefonları da kapanmıştı. İçimden bravo dedim kendi kendime, çok güzel başardınız beni atlamayı. Ama bu kadar kolay olmamalıydı, bir kişinin hayatıyla oynamak. O an ders veya röportajı yapmak umrumda değildi. Benim hazmedemediğim verilen bir sözün tutulmamış olmasıydı. Üstelik bu insan bu kar da kış ta kalkıp Eskişehir’den geliyor. Nasıl bir terbiyesizlikti bu? Tüm bunları düşünürken telefonum çaldı. Arayan Mehmet Bey’di, sonunda bu iş çözüldü dedim. Telefonu açtığımda karşımdaki ses, bu röportajın ne cuma günü , ne de cumartesi maçtan sonra mümkün olmadığını söyledi. Galiba biraz hazırdım böyle bir cevaba ama artık bütün gün o kadar gerilmiştim ki telefonla görüşmekten ve telefon beklemekten, yeniden ağlamaya başladım. Ben bu röportaj için bir ay öncesinden randevu aldığımı söyledim. Madem çok zordu bu röportaj o zaman neden kabul ettiklerini sordum. Kapatırken de sayelerinde sınıfta kalacağımı, ama şuan bunu durumu da geçtiğimi, yaptıkları terbiyesizlik karşısında kabul etseler de bu röportajı yapmayacağımı söyledim ve telefonu kapattım. Bir insanın hayatıyla bu kadar kolay oynanmamalıydı. İstediğim zaman yaparım istemediğim zaman yapmam olmamalıydı.
Hemen yeni bir plan yapmam gerekiyordu. Yine ilk olarak teknik direktörleri düşündüm ve aklıma Eskişehirspor Teknik Direktörü Ertuğrul Sağlam geldi. Böylece hem sınav haftamda şehir dışına çıkmaz hem de yine bir teknik adamla görüşmüş olurdum. Bu hayalimde bugün Eskişehirspor’un, Gaziantepspor’a yenilip Ertuğrul Sağlam’ın istifa etmesiyle son buldu.

Böylece ben de Şenol Güneş’le olan “yapamadığım” röportajı yazmaya karar verdim. Olaylar pek keyifli olmasa da umarım keyifle okumuşsunuzdur.



















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder