Ülkemizde son zamanlarda artan çocuk istismarı, çocuk
suçlular, madde bağımlısı çocuklar ve daha niceleri… Eskişehir Büyükşehir
Belediyesi Çocuk Hakları Birimi Koordinatörü Dilek Erdem’le Çocuk Hakları
üzerine bir söyleşi yaptık.
Türkiye’de
yetişkinlerin çocuğa karşı bakışı nasıl ?
Günümüzde Türkiye’de yetişkinlerin çocuklara karşı bakış
açısı daha olumlu daha iyi. Çünkü düşünceleri alınıyor, fikirleri soruluyor,
aileler buna önem veriyor. Fakat geçmiş yıllara baktığımızda ne görüyoruz, aileler
genelde sen çocuksun deyip çocukların fikirlerine önem vermiyordu. Şuanda
aileler çocuklarına daha çok değer veriyor, daha çok çocukların fikirlerini
almak istiyor. Biz çocuklarla yaptığımız atölye çalışmalarında gördüğümüz
kadarıyla, aileler çocuklarının fikirlerine gerçekten değer veriyor. Sorduğumuz
sorularda eve bir şey alınacağı zaman çocuklara da soruluyor ya da okul
seçiminde için okulu siz mi aileniz mi seçiyor sorusuna %90 benim fikrim
alınarak okuluma karar veriliyor şeklinde cevaplar alıyoruz.
Yetişkinler
çocuklarını birey olarak kabul edip, onlarında haklarının olduğunu düşünüyorlar
mı ?
Aileler bunu pek düşünmüyor aslında milli eğitimdeki öğretmenler
bile düşünmüyor. “Çocuğun hakkı mı olur” tarzında düşünüyorlar. Hatta
okullardaki rehber öğretmenler Çocuk Hakları Günü’nde Çocuk Hakları
Sözleşmesi’nin maddelerini verip geçiyorlar. Çocukların haklarının farkında
olmaları için herhangi bir etkinlik ya da kutlama yapmıyorlar. Daha çok sivil
toplum kuruluşları, yerel yönetimlerdeki Çocuk Hakları Birimleri daha çok
destek oluyor, daha çok öncü oluyor bu tarz etkinliklere. Özellikle sivil
toplumlar daha çok ilgileniyor. Aileler ise tamam hakları var ama bende çok
fazla özgürlük veremem gibi düşünüyor.
Dünyadaki
diğer çocuklarla karşılaştırdığımız zaman Türk çocukları haklarının farkında mı?
Çok enterasan bir şey var. Dünyada bu sözleşmeyi 193 ülke
onayladı. Onaylamayan iki ülke biri Somali, biri ise ABD. Özellikle ABD’nin
onaylamaması çok ilginç. UNICEF, Birleşmiş Milletler Komitesi ve UNESCO
var, Amerika neden imzalamıyor. Diğer
yandan Türk Çocukları gerçekten haklarının farkındalar, bunun bilincine
vardılar. Özellikle 80 sonrası kuşak daha bilinçli, 80 öncesi kuşaktan ve kendi
çocukluğumdan bahsedersem; çocuk hakları da neymiş diyorduk. Yeni gelen nesil
çocuk haklarını duyuyor, biliyor, ne hakkında olduğunu anlamaya çalışıyor.
Ailesine gösteriyor, benim böyle bir hakkım var diyor. Tabi bu haklar çocuğa
orantılı bir şekilde gösteriliyor. Ben düşüncelerimi özgürce ifade edebilirim,
ben her şeyi yapabilirim ful özgürlük değil. Önemli olan bunun eğitmenler
tarafından orantılı aktarılması.
Peki,
80 sonrası kuşak bu bilinci nasıl kazandı? Kendi kendilerine mi yoksa aileler
mi daha çok bilinçlendi?
Aileler daha çok bilinçlendi. Sivil Toplum örgütleri daha
aktif hale geldi. Türkiye’de 90’lardan sonra sivil toplum rüzgarı esmeye
başladı. İnsan Hakları Dernekleri, Çocuk Hakları Dernekleri ve komiteler
kuruldu. Barolar, emniyet, belediyeler Çocuk Hakları Birimleri kurdu.
Dolayısıyla haberlerde, basında çocuk konusu daha çok işlenmeye başladı.
Bunların hepsi bir araya gelince, çocuğa olan farkındalık arttı. Eskiden bu
farkındalık yoktu. Ama yeni gelen nesil daha çok bilincindeler. Bir atölye
çalışmasında çocuklara eğitim ve katılım hakkı ile ilgili afiş hazırlamalarını
istedik. O kadar ilginç ve enteresan
şeyler çıkıyor, haklarının bilincindeler.8
80 öncesi nesilde bize hep çocuğun hakkı mı olur otur
oturduğun yerde denildi. Özellikle kız çocukları ve engelli çocuklar daha çok
ezilen ve mağdur olan taraf. Türk milletinin geleneklerine baktığımızda erkek
çocukları daha az ezilen taraf olur. Kız çocukları evinde otur, kimseye gitme,
şunu yapma, bunu yapma sözleriyle yetiştiriliyor. Ama bunlar değişti çünkü devir
değişti, düşünceler değişti, algı değişti. Hepsinin değişmesiyle çocuklara olan
bakış açısı da değişti.
Çocuk
Hakları Sözleşmesi 1990 yılında imzalanmasına rağmen neden 5 sene sonra
yürürlüğe giriyor?
Dünyada 1989 yılında onaylanıyor. Biz Türkiye’de 1990
yılında kabul ediyoruz. Turgut Özal zamanında, 20 Kasım 1995 yılında kesin
olarak yürürlüğe giriyor ama yine de 3 maddeye çekince koyuluyor. Hala daha biz
o maddeleri kullanırken çekince yaşıyoruz ve kullanamıyoruz. Bunlar iç hukuk
normu olarak görüldü. Neden imzalanmadığına gelince devlet politikası
diyebiliriz. 90’lı yıllardaki siyaset diyebiliriz ya da o zamanın şartlarında
başka bir şey olabilir.
Çocuk
istismarı konusunu biz basına yansıyan kadarını biliyoruz, siz bu işin içinde
olan biri olarak daha fazla görüyorsunuzdur. Türkiye’de çocuk istismarı gerçek
olarak ne boyutta?
Türkiye’de değil ama biz geçen sene bir çalışma yaptık.
Beşte bir kampanyası bu kampanya “one in five” diye geçiyor Avrupa’da. Bu
araştırma sonuçlarına baktığımızda Avrupa’da her 5 çocuktan 1’i cinsel
istismara uğradığını gördük. Verilere göre çocuklara karşı işlenen taciz,
saldırı, istismar suçları 2009 yılında 13.812 iken 2011 yılında 24.000 cinsel
istismar suçu işleniyor. İki katından fazla şuanda daha fazla, sabah gelirken
Diyarbakır’da 226 çocuğun istismara uğradığı tespit ediliyor. Ama üstü
kapatılıyor. Bunlar gibi daha çok dava var. Mesela duruşmalarda, adli vakalarda
istismar suçu geliyor. İlgili kurumlar biliyor, fakat bunların üstü örtülüyor.
Bunlar çok konuşulmuyor. Cinsel istismar dendiğinde istismarın çeşitleri de
var. Fiziksel, cinsel ve duygusal istismar var, tabi ki bunların en ağırı
cinsel istismar. Fiziksel istismar da tekme, ağız diş kırılması ya da okulda
görülen şiddet çocukların birçoğu bunla karşı karşıya geliyor. Fakat acı olan
şu ki cinsel istismarın %80’i çocukların yakınları tarafından yapılıyor. Bir
öğretmen, anne ve baba olabilir, her şey olabilir.
Biz
bu konuda daha geriye mi gidiyoruz?
İyileşme nasıl olabilir aslında onu anlatmak lazım.
Eskişehir Büyükşehir Belediyesi’nde Çocuk Hakları Birimi’nde 4 yıldır görev
yapıyorum. Geçen sene 2013 yılında bir sözleşmeye imza attık. Dünya
Uluslararası Çocuk Merkezi ile beraber ortak karar vererek, Beşte Bir
Kampanyası’na imza attık. Bu kampanya kapsamında neler gördük. Çocukların
cinsel sömürü ve istismardan korunması için başlattığımız bir kampanya oldu. Bu
kampanyanın sonucunda anasınıfı öğretmenleri, velilere, ebeveynlere ulaşalım.
Bu çocuklara cinsel istismara uğramadan bir çalışma başlatalım, özellikle de
anasınıfı öğrencilerine. Bu proje ilk yerel yönetim olarak Eskişehir’de
başladı. Çalışmaya önce öğretmenlerden başladık. Bizim asıl temamız anasınıfı
öğretmenleriydi. Ankara’daki arkadaşlarımızda bu çalışmamıza çok destek
verdiler. Avrupa Konseyi’nin onayladığı bir projeydi bu. Altı ay süren uzun
soluklu bir proje oldu. Bu projede çoğu anasınıfı öğretmenine ulaştık.
Anasınıfı öğretmenlerine Beşte Bir Kampanyası kitlerini alın, bu kitlerle
okullarınızdaki öğretmenlerinize ve çocuklara aktarın. Çocuklar bunu çocuk
dilinden algılasınlar ve çocuklar cinsel istismarın ne olduğunu bilsinler.
Çünkü cinsel istismar çocuğun en yakınından da gelebilir. Hatta kendileri bile
dediler, acaba çocuğumuzu nasıl yıkamam gerekiyor. Mesela banyoya girerken
bikiniyle girilmesi gerektiğini algıladılar, çoğu veli bunun farkına vardı.
Sonra veliler bize geldiler, materyalleri aldılar kendi çocuklarına aktardılar.
Şimdi çocuklar da kendileri de daha bilinçliler. Biz bu istismarın önüne nasıl
geçeriz dediğim gibi bilinçlendirme. Özellikle istismar gibi konularda bir
proje ile çalışmak farkındalığı daha fazla arttırıyor. Biz Beşte Bir
Kampanyası’na hala devam ediyoruz. Bu sene ilçelerde devam edeceğiz.
Bilinçlendirmenin en iyi olduğu ayak ebeveynler. Gece yatmadan önce Kiko’nun el
kitaplarını okuyabiliyorlar.
Kiko diye bir karakter var. Bu karakter kendi bedenine sahip
bir çizgi film karakteri. Kiko geliyor, elime dokunabilir misin? Saçıma
dokunabilir misin? Ama özel bir bölgeye geldiğinde hayır dokunamazsın cevabını
çocuklara çocuk diliyle anlatan bir hikaye. Bunu çocuklar anlıyorlar. Bu benim
bedenim, benim özel yerim buraya kimse dokunamaz diye bir farkındalık oluyor
çocuklarda. Bu algının oluşması da elbette gerekiyor. Anne babası dahi olsa
çocuğun kendi bedeni olduğunu ve ona dokunamayacağını bilmesi gerekiyor. Toplumumuz
da en büyük yanlışlardan biri özellikle erkek çocuklar büyürken, cinsel
organlarının büyüklere gösterilmesini istenmesi. Bunlar yanlış hareketler. Doğu ve Güneydoğu’da sivil toplum ile
çalışarak bu bölgelerde araştırmalar yaptım. Bu süre içinde gördüm ki,
aile tek bir oda da yatıyor. Her şey aynı oda da gerçekleşiyor. Bazen
hayvanlarla bile aynı oda da kalıyorlar. Diyarbakır, Mardin, Muş, Ardahan,
Iğdır taraflarına baktığınız istismar, ensest, namus davası gibi şeyler batıdan
daha fazla.
O yüzden bu aileleri bilinçlendirmekten geçer, çocuklara bu
bilinci küçük yaşlarda anlatmakla başlar. Özellikle Beşte Bir Kampanyası’nda
hedefimiz 3-6 yaş grubu yani anasınıfı öğrencileriydi. O yaş gruplarından sonra
7 -8 yaş çocukları daha büyük oldukları için dinlemeyebilirler. Küçük yaş grubu
daha somut bilgileri daha bir kapma devresinde olan çocuklar.
Eskişehir
Büyükşehir Belediyesi Çocuk Hakları Birimi’nin böyle güzel projeleri olduğu
halde, neden Çocuk Dostu Şehirler Projesi’nde yer almadınız?
2011 yılında bizde projeye dahil olduk, Çocuk Dostu şehirlerin
müdahale alanları bizde de var. Hatta bunun için UNICEF’le sertifikasyonumuzu
yapmamız lazım. Bir yandan yükümlülükler de ağır, bunlar zamanla gelecek. Çocuk
haklarını yaygınlaştırma var. Çocuk Dostu Belediye ve Çocuk Dostu Şehirler
Projeleri var. Diğer yandan Beşte Bir Kampanyası var çocukların cinsel
istismardan korunması için birçok yükümlülük var. Çocuk Dostu Şehirler
Kampanyası için müdahale alanlarını netleştirmemiz buda zamanla olacaktır
eminim, projenin az bir ayağı kaldı. Ayrıca Çocuk Dostu Şehirler Projesi
gerçekten çok kapsamlı bir proje, müdahale alanı çok. Eğitim alanına girmek
zorundasınız, sokaklara müdahale etmek zorundasınız. Mesela engelli çocuklar
için parklarımız var mı? Onların dışarı rahat çıkabilmeleri için imkan
sağlanıyor mu ? Çocukların sağlık problemlerine çözüm bulunabiliyor mu? Bu
projenin yükümlülüğü sadece çocuk haklarını yaydım ve bitti değil. Bir çok
alanda sorumluluklarını yerine getirebilmek. Bunun alt yapısı, eğitimi,
eğitimsizliği ,çevresi ve son zamanlardaki en büyük sorunumuz madde
bağımlılığı.
Şuan Eskişehir’de bile
bonzai sıkıntısı yaşıyoruz. Başlama yaşı 13’e kadar düştü ve daha çok
göz ardı edilen mahallelerde çünkü çok ucuz 2 liraya bile bonzai
bulabiliyorsunuz. Bir ara çakmak gazıyla karşı karşıyaydık, onu da 1 liraya
bulabiliyorlardı. Hepsi tehlikeli, bonzai çakmak gazından çok çok daha
tehlikeli. Bonzai dediğiniz şey tamamen sentetik bir uyuşturucu. Her ay bir
gencin ya yoğun bakımda olduğu ya da başladığı haberi geliyor. Buna önlem
alabilmemiz içinde emniyetin biraz daha iyi çalışması lazım.
Bir de önemli olan projelere dahil olabilmek değil, ayakta
tutabilmek devamlılık sağlayabilmektir. Kağıt üzerinde kalmaması gerekir. Tek
bir projeyle de kalmaması gerekir, projelerde devamlılık oldukça ilerleme
kaydedilecektir. Özellikle çocuklar için çalışıyorsanız sürekli yenilenmeniz
gerekir.
Çocukların
suça karışma oranları git gide artıyor ve normalde çocukların yargılandığı
mahkemelerin ayrı olması gerekiyor, ayrıca bu mahkemelerde sosyolog, çocuk
psikoloğu, çocuk polisi vs olması gerekiyor. Neden Türkiye’de sadece 11 ilde
çocuk mahkemesi var?
Çocuk mahkemeleri şöyle işler bir çocuk eğer hakim karşısına
çıkacaksa sadece bir kez çıkar. Onun haricinde bir çocuğu siz kalkıpta 10 kere
mahkemeye çıkaramazsınız. Ama maalesef çocuk
Türkiye’de 10 kere hakim karşısına çıkıyor ve aynı travmayı her
seferinde yaşamak zorunda kalıyor.
Sizce
en iyi çalışmaları hangi şehirdeki Çocuk Hakları Komitesi yapıyor?
Öyle bir ayrım yapamam. Çünkü diğer şehirlerde de
arkadaşlarım var, çocuk hakları komiteleri var, insan hakları komisyonları var.
Hepsinin ortak amacı belli: Çocuk.
Biz çocukları nasıl koruyabiliriz? Çocuk Haklarını nasıl
yayabiliriz? Mağdur çocukları nasıl kurtarabiliriz? O yüzden birini ayırt etmem
imkânsız çünkü herkes canla başla çalışıyor.
Çocuk Haklar Birimi Türkiye’de çok fazla yok. Ama şuan yerel
yönetimlerde kurulması zorunlu hale geldi. Bu birimin yaygınlaşmasını sağlayan
Çocuk Hakları İzleme Komisyonları oldu.